Zifiri bir karanlık… Bir
mağara gibi ıslak, nemli, serin… Yerin altındayım. Karanlıklarından yüzeye doğru
çıkan, çok geniş olmayan, ancak bir iki kişinin sığabileceği toprak bir
tüneldeyim. Uçuyorum. Arkamda hızla yaklaşan dev bir hamamböceğinden kaçıyorum.
Benim iki katım büyüklüğündeki hamamböceğinin nefesini ensemde hissediyorum. İnanılmaz
hızı ve korkunç yüzü beni korkutuyor. Uçtuğum halde koşarak bana yaklaşmasını
önleyemiyorum. Bu karanlıktan çıkmam lazım. Çıkarsam kurtulacağım. Yakalanmadan
çıkmak için bütün gücümle uçuyorum. Ne bitmez bir tünelmiş. Tek umudum, önümde
herhangi bir engel olmaması ve ışığın zayıf da olsa görünmeye başlaması. Ya
uçamazsam, bir engel çıkarsa korkusuyla uçmaya devam ediyorum. Kurtuluşa doğru
gidiyorum.
23 Temmuz 2017 Pazar
20 Haziran 2017 Salı
-AĞLA SEVGİLİ YURDUM
Dünyanın en yalnız ülkesinde yaşadığımız kesin. Sanki bu dünyada tek başınayız. Bu kadar yoğun bir tek başınalık yaşayan başka ülke var mıdır bilinmez. Eminim Kafka da Albert Camus da bu toprakları kendine yakın hissederdi. Nazım Hikmet’in o muhteşem dizeleriyle “Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu ülke” veya Nuri Bilge Ceylan’ın sözleriyle “yalnız ve güzel ülke”, bu koca dünyada tek başına bir yıldız gibi parlıyor. Işığıyla göz kamaştırıyor. Yine de ağlıyor. Kızılırmak grubunun “Ağla sevgili yurdum” şarkısının dizeleri ne acıdır ki bu ülkeyi çok iyi tanımlıyor.
19 Haziran 2017 Pazartesi
-GERÇEK
Gerçek çoğu zaman rahatsız edicidir. İnsanlar, gerçeği her zaman görmek istemezler. Bu basit bir “gerçekler acıdır” söylemi değildir. Acı olmayabilir ama olması gerekenden de farklıdır. İnsanlar, olanı değil, olması gerekeni görmek isterler. Kim ister ki sevimsiz gerçeği.
Hayaller, gerçek olmayan masallar, var olmayan ortamlar insanları cezbeder. İnsanlar, olanı değil, kendilerince olması gerekeni görmek isterler. Çıplak gerçeği mi yoksa sizin taleplerinizi karşılayan, törpülenmiş ve törpülendikçe de gerçeklikten çıkmış hali mi tercih edersiniz?
18 Haziran 2017 Pazar
-AŞK
Kendinden başkaya duyulan derin sevgi… Aşkın özeti… Özlem ise yansıması… O özlem ki aşk için insana her şeyi yaptırır. Mecnun gibi çölleri aşar, Ferhat gibi dağları delersiniz. Aynı zamanda bir süreçtir aşk. Aşık olunana varma, ulaşma süreci… Bu özlemi ve süreci nasıl da güzel anlatmışlar Şirazi, Mevlana ve Yunus.
28 Mayıs 2017 Pazar
-ÖLÜM VE RÜYA
Belki de insanın en büyük çaresizliği. İnsanoğlunun tam anlamıyla kontrol edemediği, anını öngöremediği, bu yüzden de en çok korktuğu… En kötüsü de diğer canlılardan farklı olarak bilincinde olduğu…
Kim ne derse desin insanın en büyük kabusu ölümdür. Yine de eşitlikçi olduğu tartışılmaz. Yoksul da olsan, zengin de kral da olsan, peygamber de ölüm seni buluyor. Ayrım yapmadan. Dünyaya sahip olsan da hiçbir şeyin olmadan gidiyorsun. Sormuyor, zengin misin, yoksul mu, önemli misin, önemsiz mi, iyi misin kötü mü…
19 Mayıs 2017 Cuma
-KIRMIZI VE KIZIL
Kırmızı bence renklerin şahıdır. Son derece kışkırtıcı ve saldırgan… Kadınlar kışkırtıcılığını gayet ustaca kullanırlar. Ruj, oje, allık temelde kırmızıdır. Makyaj kızıl ile karadan oluşur. Zıt renkler, muhteşem bir güzellik çıkarır. Kırmızı renklere bezenmiş bir elbise içindeki kadın kışkırtıcı değil midir? Bundan dolayı Hint diyarında gelinliklerin çoğu kırmızı kumaşlardan yapılmaz mı? Gene Wilder, Kırmızılı Kadın, The Woman in Red filminde bunu gayet iyi kullanmıştır. Polonyalı sinema dahisi Krzysztof Kieślowski’nin üç renk filminin (Trois Couleurs: Rouge) bir rengi de kırmızıdır.
9 Nisan 2017 Pazar
-YAŞAM
Zamanla yaşamın dakikası bile önem taşısa da anlamı kayboluyor. Çocuk, günü, anı yaşıyor. O küçük dünyasında önce de yok sonra da. O an mutlu mu? Karnı tok mu oyun oynayabiliyor mu ondan iyisi yok. Geçmişi düşünmez. Ondandır ağlayan bir çocuk çok kısa bir zaman sonra, hatta gözlerindeki yaş kurumamışken kahkahalarla gülebilir. Ne anın ne geleceğin kaygısını da yaşamaz. Karnı acıkınca yemek, susayınca su aklına gelir. Kin biriktirmez, hain planlar yapmaz, arkanızdan dümen çevirmez. Ondan dolayı saftır, temizdir. Çoğu zaman acımasız da olabilir ama bilinçsizce, farkında olmadan, düşünmeden… Taammüden kavramı çocukta yoktur. Hiçbir suçu taammüden işlemez. Ondan dolayıdır ki suçlu sayılmaz, suç ehliyeti de olmaz.
7 Nisan 2017 Cuma
-HUKUKSUZLUK
Hep anlatılır… Doğru mudur, yanlış mıdır bilinmez… Ama hukukun önemini ve ekmek kadar su kadar gerekli olduğunu ortaya koyması açısından son derece yerinde bir diyalogdur. 1740 yılında Prusya hükümdarı Büyük Frederick, Potsdam Ormanları’nda gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine saray yaptırmak ister. Kral, değirmenin sahibini buldurur ve ona “arazine saray yaptırmak istiyorum” der. Fakat değirmenci, arazisini satmak istemez. Ne kadar fiyat artırsa da değirmenciyi ikna edemeyen Kral, “zorla alırım” deyince, değirmenci o ünlü sözü söyler: “Alamazsın! Berlin’de hakimler var”. Bunun üzerine Frederick, değirmene dokunmaz ve arazide kalmasına izin verir. Nasıl bir insandı bilinmez ama Frederick, bu davranışla gerçekten “büyük” olmuştur.
27 Mart 2017 Pazartesi
-SESSİZLİK
Kimi zaman huzur, bazen yalnızlık, duruma göre ürperti… Sessizlik çoğu zaman huzur verir. Huzur ve sessizlik yan yanadır. Sessizlik, ıssızlık değildir. Issızlık çoğu zaman ürpertir. Huzur da vermez. Tam tersine insanı huzursuz eder. Uzayda tek başına kaldığınızı düşünün. Filmlerde seyretmişsinizdir. Uzay gemisinden dışarı çıkan bir astronotun, o sonsuz ıssızlıktaki hali ürperticidir. İnsan herhalde hiç bu kadar kendisini yalnız hissetmez.
25 Mart 2017 Cumartesi
-DOĞU VE BATI
İnsan hayatında, hatta dünya üzerindeki tüm hayatlarda, güneş kadar önemli çok az şey vardır. Su ve hava… Güneş, yoksa hayat yok, varsa, hayat için umut var. İnsanoğlu, uzayda, bir güneş çevresinde dönen ve güneş uzaklığı bizimki kadar olan gezegenler bulmak için boşuna mı çaba harcıyor? Güneş önemli olmasa Mısırlıların en büyük tanrısı Ra olur muydu?
7 Mart 2017 Salı
-HUZUR
Yokluğunda iliklere kadar hissedilir,
Çölde kalmış birinin suya duyduğu hasret gibi istenir,
Uyumak için her bebek tarafından talep edilir,
Işıkta dönen pervaneler gibi aranır.
Bazen yanı başında bazen çok uzakta bulunur,
Issız bir koyda, dingin doğada duyulur,
İlk nefes alıştan, son nefese değin beklenir,
Mutlu bir yaşamdan sonra ölümle birlikte gelir.
Ey huzur,
Her canlı seni bekler,
Her cansız seni ister,
Her yaşamın ereği sensiz,
Her yaşamın son durağı sensiz.
07.03.2017
6 Mart 2017 Pazartesi
-YALNIZLIK
Damlayken okyanusta yalnız kalıyorsan,
Kalabalıklar içindeyken ıssız bir dağda gibi yaşıyorsan,
Hiçbir sesi duymuyor, içindeki sesi dinliyorsan,
Boşluktaki yıldızlar kadar yalnızsın.
Kum tanesiyken koca sahrada tek başına hissediyorsan,
Hiçbir hengame içine dahil olamıyorsan,
Sana gelen ses dalgasını duymuyorsan,
Boşluktaki yıldızlar kadar yalnızsın.
Kar taneleri içinde tek başına süzülüyorsan,
Fırtınanın gürültüsünde sesini duyuramıyorsan,
Bağırdığında senin sesin dışında hiçbir ses
yankılanmıyorsa,
Boşluktaki yıldızlar kadar yalnızsın.
Sürekli devinen evrende tek başına bir yıldızsan,
Galaksiler kurulup, dağılırken sen aynı kalıyorsan,
Geçen zamana karşı bir türlü yörüngenin dışına
çıkamıyorsa,
Boşluktaki yıldızlar kadar yalnızsın.
Şehrin gürültüsü içinde börtü böceği fark ediyorsan,
Herkesle konuşmak istiyorken, kimse seni duymuyorsa,
Durup dururken sık sık gökyüzüne bakıyorsan,
Boşluktaki yıldızlar kadar yalnızsın.
Yalnız ve üzgün birini gördüğünde sen de üzülüyorsan,
Gördüğün yalnızlığı paylaşmak istiyorsan,
Kalabalıklara gıptayla bakıyorsan,
Boşluktaki yıldızlar kadar yalnızsın.
26 Şubat 2017 Pazar
-GECE
Geceyi severim. Her gece ikiden önce uyumamak, sabah sekiz veya bilemedin dokuzda uyanmak isterim. Çocukluğumda da böyleydim. Uyumak istemezdim. Sanki uyuyunca hayattan bir şeyler kaçıracağım gibi gelirdi. Çok küçük yaşlarda beni öğlen uykusuna yatıran annemi çok uyutmuşluğum vardır.
25 Şubat 2017 Cumartesi
-ANADOLU KADINI
Bereketli ve kutsal Anadolu’nun, kadınları… En önemli özellikleri çilekeş olmalarıdır. Gönülleri zengindir ama kendileri değil. Çalışkandırlar. Belki de dünyanın en çalışkan kadınlarıdır. Babaannemler çağında sabah gün ışımadan kalkar, akşam yatana kadar durmak bilmeden çalışırlarmış. Özellikle köylü kadınları… Ben çocukken ellili yaşlarını yaşayan babaannemden görmüş ve duymuştum. Çok çalışkan bir kadındı. Yerinde duramazdı. Dinlenirken bile yün eğirirdi. “İş biter mi derdi”.
23 Şubat 2017 Perşembe
-NİSAN YAĞMURLARI
Bazıları gibi, bahara, ilkbahara, Nisan ayına bir takıntım hiç olmadı. Nisan’ı ilkbahar olduğu için değil, Nisan yağmurları, muhteşem gökkuşakları için severim. Bazıları yağmuru eziyet görse de en azından gökkuşağının var olması için yağmura katlanmak gerektiğini bilirim. Asıl sevdiğim sonbahardır. Hüznü tercih ederim.
28 Ocak 2017 Cumartesi
-İKİ RENK
Üç renk; mavi, beyaz ve kırmızı… Polonyalı dahi yönetmen Krzysztof Kieślowski ve meşhur üçlemesi… Fransız bayrağının renklerinden esinlenmiş. Üçleme, sinemada sık kullanılan bir biçim, çalışma… Türkiye’de sinemayı sinema yapan yönetmenlerin en başlarında gelen Ömer Lütfi Akad da üçlemeleri sever. Göç üçlemesi “Gelin”, “Düğün” ve “Diyet” Kieślowski’nin Üç Renk üçlemesi kadar iyi bir yapıttır. Bence Akad’ın başyapıtıdır. Kim ne derse desin Türk sinemasının en iyi kadın oyuncularından Hülya Koçyiğit, bu üçlemedeki rolleriyle bir başka dahi yönetmen Metin Erksan’ın “Yılanların Öcü”, “Susuz Yaz”, “Kuyu” isimli köy üçlemesi yapıtının ikincisi Susuz Yaz’daki rolünü bile aşmıştır. Ki Susuz Yaz ile Metin Erksan, Türk sinemasının hem sınırlarını zorlamış hem de sinemamıza yurtdışında ilk ödülünü kazandırmıştır. Film, 15-16 yaşındaki yıldızı, Hülya Koçyiğit yapan filmdir.
23 Ocak 2017 Pazartesi
-UMUT
İstiyorsan, bekliyorsan, sanıyorsan, olacağını düşünüyorsan umudun var demektir. Ne derseniz deyin, umut, insanın varlığı, ayrılmaz bir parçasıdır. Umutsuzluk, açlıktan, susuzluktan çok daha öte bir yoksunluk halidir. Umudun varsa varsın, yoksa yoksun. Çölde ölmek üzere olan insanın bile su bulma umudu vardır. Bu umutla direnir, karşı koyar, ölmemek için sonuna kadar mücadele eder. Onu yaşatan umuttur. Umut olmazsa gelecek de yoktur. Umut yaşamın sürmesini sağlayandır. Düşmanların birbirlerinin umudu kırma gayretleri bundandır. Kazanma hırsı olmayan, umudunu yitirmiş bir insanın, yaşama sevinci de isteği de kalmamış demektir.
1 Ocak 2017 Pazar
-YALNIZLIK
İngiliz yazar Aldous Huxley, “vücut bulmuş her ruh, yalnızlığa mahkûmdur” diyerek oldukça karamsar bir yargıda bulunmuş. Aristoteles, “yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi bir hayvandır ya da Tanrı” sözüyle yalnızlığın insan doğasına ters olduğunu anlatıyor.
Sanırım Huxley haklı, önünde sonunda yalnızlık, bizi yaşamımızın bir yerinde bulacak. Kaçış yok… Yaşayacağız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)