13 Aralık 2016 Salı

-FAÇA


Faça İtalyanca kökenli bir sözcüktür. Surat, yüz, çehre demektir. Yüz bölgesindeki bıçak yarasına da denir.
Denizcilikte yüklü geminin bordasındaki su düzeyi ile boş geminin bordasındaki su düzeyi arasında kalan bölüm faça olarak adlandırılır. Yine denizcilikte serenleri başa veya geriye doğru çevirerek yelkenleri sarmaya da faça denir.


Argoda da faça sözcük olarak kullanılır. Yüz, çehre, surat, giysi, havalı, gösterişli anlamlarına gelir. İskambil destesinin en altındaki kağıda da denir. Piştide en alta açılan kağıt da faça ismiyle adlandırılır. Birini mahçup etme, bozma anlamı da vardır.
Öz itibarıyla genel görünüş demektir.
Tabii argoda “façayı düzeltmek” tabiri, yüz bölgesindeki bıçak yarasını düzeltmek, suratı, yüzü, çehreyi güzel hale getirmek, yakışmamış, eski bir giysiyi yenisiyle ve güzeliyle değiştirmek, düzeltmek, havalılığı, gösterişliliği artırmak anlamında kullanılır. Façayı bozmak ise yukarıda yazılanların tam tersini yapmak demektir.
Peki imaj nedir? Bir kişinin, bir kurumun, bir markanın, bir şirketin veya bir ülkenin diğerleri üzerinde bıraktığı izlenim... İmge. Görünüşle çok bağlantılı… İnsanlardaki değer kavramıyla da çok ilgili. Bilindiği gibi insanlar değerlerle seçimlerini yaparlar.
Bir şeyin değdiği, ona denk diye düşünülen, kabul edilen karşılığa değer diyoruz. Bu bir şeyin gerekliliğini, önemini belirmeye yarayan saymaca bir ölçüdür. Nesnel değil özneldir. Kişiden kişiye değişir.
İnsanlar değerleriyle hareket ediyor.
Bir ülkenin imajını sadece ekonomik unsurlar etkilemez. İsveç veya İsviçre, barışçı ülke olmak, çok yüksek kaliteli ürün üretmek gibi bir imaja sahiptirler. Bu ülkeler, her zaman barışçı mıdır? Değil. Tarafsız mıdır? Evet. Barışçı olmakla tarafsız olmak aynı şey değildir. İsviçre tarafsız bir ülke olmakla bir ün elde etmiştir. Fakat barışçı olmak bitaraflık değildir. Barıştan taraf olmak demektir ki bu da gerçekten zor bir seçimdir. Nitekim İsviçre, yakın zamana kadar çok sayıda gizli hesapla diktatörlerin, katliam yapmışların, mafya babalarının paralarını ülkesine çekmekte bir sakınca görmemiştir. Kara para konusundaki baskılarla karşı karşıya kalmış bir ülkedir İsviçre…
Şahsen bir ülkenin barışçılığına büyük önem veririm. Ben de olumlu bir etki yapar. O ülkeye karşı bir sıcaklık, bir yakınlık hissederim…
Türkiye de imajıyla çok etkili olmuştur. Mazlum milletler içinde batıya ilk kafa tutan bir ülke olarak, Küba’dan, Cezayir’den Hindistan’a çok sayıda ülkenin insanında bağımsızlık ateşini uyandırmıştır. Böyle bir imajımız olmadığını, bundan olumlu olarak yararlanmadığımızı kimse söyleyemez. Nereye giderseniz gidin Türkiye Cumhuriyeti ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Üçüncü Dünya nezdinde sarsılmaz bir imajı vardır.
Uluslar da kuşkusuz bir imaja sahiptir. Bazı milletleri arı gibi çalışkan, bazı milletleri tembel buluruz. Örneğin Almanlar için “kaba ama çalışkan ve disiplinli” denir. Mühendislikte çok üstün görülürler. İngilizler için, “paradan para kazanırlar, ticaret ve diplomasiden iyi anlarlar, güvenilmezler” denir. Fransızların “çok iyi aşık olduklarına, sanattan, estetikten, modadan anladıklarına” yönelik bir imajları vardır.
Ülkemizin de milletimizin de bir imajı vardır. Bazı ülkelerde olumlu, bazılarında olumsuz... Aslında gerçek nedir? Bilemeyiz. Her milletin çalışkanı da tembeli de kabası da kibarı da disiplinlisi de disiplinsizi de işini bileni de bilmeyeni de bulunur. Bununla çok ilgilenmeyiz. Başka şekilde olduğunu kabullenmeyiz de. Çünkü biz, öyle görürüz. Almanlar, çalışkan ve disiplinli oldukları, mallarının çok sağlam olduğu değer yargısını dünyada oluşturmuşlardır. Buna karşın Meksikalıların çok çalışkan olmadıklarına yönelik bir imajları vardır. Kovboy filmlerinde Meksika, kanunun olmadığını, insanın değer taşımadığı, tüm toplumun müzik eşliğinde sürekli bir siesta yaşadığı bir ülke olarak tarif edilir. 1910’dan 1917’ye kadar süren Meksika Devrimi’nin en önemli kişilerinden köylü lideri Emiliano Zapata gibi isimler bile, bu imajı kıramamıştır.
Senaryosunu Nobel Edebiyat ve Pulitzer ödüllü ABD’li yazar John Steinbeck’in, Edgecumb Pinchon’un “Yenilmez Zapata” anlamına gelen Zapata the Unconquerable adlı biyografi kitabına dayandırarak yazdığı, Kayseri kökenli Rum bir ailenin İstanbul doğumlu oğlu, sinemanın devlerinden Elias Kazancıoğlu’nun, namı diğer Elia Kazan’ın yönettiği, Marlon Brando, Jean Peters, Anthony Quinn’in başrollerini paylaştıkları destansı Viva Zapata (Yaşasın Zapata) filmi Emiliano Zapata’yı tanımamıza vesile olmuştur. O Elia Kazan ki İhtiras Tramvayı (A Steetcar Named Desire), Rıhtımlar Üzerinde (On The Waterfront), Cennetin Doğusu (East of Eden) filmleriyle sinemanın ilahları arasında yerini almıştır. Marlon Brando ve Anthony Quinn’i de artık anlatmaya gerek yok, ki her ikisi de sinemanın Kaf Dağlarıdır. İmaj bozuksa yapılabilecekler sınırlıdır. Kahramanlarınız bile yetersiz kalır. İmaj iyiyse aslında bir soyguncu ve hırsız olan Robin Hood, bir anda kahramana dönüşür.
Unutmayalım iyi bir imaj yaratmak, bir ülkeye veya insana tükenmeyen miras kazandırır. Tabii bu imajı da korumak gerekir. İmajını koruduğun sürece, kullan kullanabildiğin kadar. İster mal, ister hizmet üret, ürettiğini en yüksek fiyatla satma ayrıcalığı bahşedilen kişi, kurum, şirket ya da ülke konumunda olursun.
İşte bu nedenledir ki şirketler itibar yönetimine özel hassasiyet gösterirler ve bununla ilgili uzmanlar çalıştırırlar.
Ülkeler de yöneticileriyle, kurumlarıyla bunu yaparlar. İyi bir demokrasi, bir ülkeye, sadece iyi bir insan hakları sicili, hukuk, adalet, sosyal adalet, sağlık, eğitim, özgürlük, eşitlik, kardeşlik kazandırmaz, para da kazandırır.
Kısaca façan düzgünse sorun yoktur. Düzgün değilse en kısa zamanda düzeltmeye bak…
                                                                                   
13 Aralık 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder